26 Temmuz 2018 Perşembe

Kültür Aktarımında Kitap ve Fotoğraf Sanatının Önemi


  • KÜLTÜR AKTARIMINDA KİTAP VE FOTOĞRAF SANATININ ÖNEMİ Ekmek, biçmek anlamındaki Almanca ‘’cultura’’ sözcüğünden türetilmiş olan ‘’kültür’’ sözcüğün geniş ve kapsamlı anlamları vardır. Amerikalı düşünürlerin çok önceden kültürün önemini fark etmiş olmaları ve kültüre 180den fazla anlam yüklemeleri tesadüfî değildir. Bu, yeni bir devlet oluşlarının bir gereğidir. Ancak burada kültürün anlamı onların (ABD’lilerin) anlayışına göre değil, daha çok Avrupa düşünürlerin anlayışına göre incelenecektir. Almanların önemli filozoflarından biri olan Imanuelle Kant’ın ‘’kültür; insanın elinden ve beyninden türettiği her şeydir’’. Ayrıca ‘’el, beynin de bir uzantısıdır’’ felsefesine dayanarak kültür kavramının açılımı yapılmaya çalışılacaktır. Aristoteles haklı olarak evrende var olan her şeyi ikiye ayırıyor; birincisi evrende kendi başına var olan şeyler, ikincisi ise kendi başına var olan şeylere eklenen şeyler. Gerçekten evrende kendi başına var olan şeyler, doğada insanın varlığını zorunlu kılmayan şeylerdir. Güneşin, Ayın, Gezegenlerin, dağların, ovaların var olması için insanın varlığı zorunlu değildir. Onlar insan olmadan önce de vardı. Doğada kendi başına var olan şeylere eklenenler ise insanın düşüncesinden ve elinden üretilerek türetilen şeylerdir. Esasında kültürün özü de budur. İnsan aklının ürünü olan kültürün genel anlamda geniş kapsamlı oluşu, kültürün bünyesinde bulunan eğitim, sanat, felsefe, edebiyat, tarih ve bunlara benzer diğer insani değerlerin varlığından kaynaklanmaktadır. Her insan toplumu kendi kültürel değerlerini kendileri yaratır. Ayrıca, değişmeyen kültürler olmaz, her türlü kültürel değerler zaman içinde değişebilir. Eski nesillerin ortaya koyduğu kültürel değerleri yeni nesillere aktarma görevini de eğitim üstlenmektedır. Kültürel öğelerin önemlilerinden biri de yukarıda yazıldığı gibi sanat’tır. Arapçada ‘’yapmak’’ anlamına gelen ‘’sanaga’’ fiilinden türetilmiş olan bu sözcük de çok geniş bir anlamda kullanılıyor. İlk dönem insanların yaşadığı mağara duvarlarında çizmiş oldukları resimler bir sanat ürünü olduğu gibi, modern bir insan eliyle bir fotoğraf makinesi vasıtasıyla çekilen bir kare fotoğraf da bir sanattır. Çizilen resim veya çekilen fotoğraf gelecek insanlara bırakılan önemli belgelerdir. Resim sanatı ilk insanlardan günümüze kadar her zaman vardı. Ancak fotoğraf sanatının geçmişi o kadar eski değildir. Gerçi fotoğrafın kökenini ilk insanlara kadar indiren düşünürler vardır ama gerçek öyle değildir. Fotoğraf makinesinin tek bir kişi tarafından icat edildiği söylenemez. O daha çok, değişik zaman içinde birçok insanların çalışmalarının ortak ürünüdür. Joseph Niepce, 1816 yılında bir mücevher kutusu ve bir mikroskoptan alınmış bir mercekle ilkel bir fotoğraf makinesini yapmayı başardı. William Talbot adındaki bir İngiliz 1835 yılında, önceden Niepce tarafından yapılmış olan negatiften ilk pozitif baskıyı yapmayı başardı ve görüntünün uzun ömürlü olmasını sağladı. 1839 yılında da Louis Daguerre görüntüleri gümüş plak üzerine almayı başardı. 1852 yılında George Eastman, Kodak makinelerinde 10 poz çekebilen bromür kaplı jelâtin rulolar bulunan Kodak fotoğraf makinelerini piyasaya sürdü. 1888 yılında da Kodak firması film, banyo ve baskı ücreti içinde olan, 100 pozluk filmi bulunan fotoğraf makinelerini piyasaya sürdü. Bu makinelerini ‘’düğmeye basın gerisini bize bırakın’’ reklam sloganlarıyla satılıyordu. Günümüzde fotoğraf çekimini, özellikle maddi yönden, çok kolaylaştıran sayısal (dijital) fotoğraf makinelerini Kodak’ta mühendis olarak çalışan Steven Sasson ve bir grup teknisyen arkadaşları tarafından 1975 yılında gerçekleştirildi, 1978 yılında patenti de alındı. Ancak Kodak bu prototipi 2001 yılına kadar kamuoyuna duyurmadı. Yaşadıkları yıllarda fotoğraf makineleri henüz icat edilmiş olmadığından yaşadıkları anı belgeleme duygularını kaydetmek için, Johann Wolfgang von Goethe(1749-1832) İtalya Seyahatı’ında, Alexandre Dumas (Baba 1802-1870) Kafkasya seyahatinde yanlarında birer ressam bulundurdukları bilinmektedir. Goethe, 4 Eylül 1786 tarihinde Almanya’da Regenburg’ten hareket ederek üç ay süresince Rönesans’ın ortaya çıktığı İtalyan topraklarında bir ressam arkadaşıyla dolaşarak ‘’İtalya’ya Seyahat’’ adlı iki ciltlik bir gezi kitabı yazdı. Ressam arkadaşı gezilen torakların coğrafi güzelliklerini resmederken kendisi Rönesans’ın sebeplerini ve etkilerini merak ettiğinden coğrafi güzellikleriyle birlikte tanınmış Rönesans ressamların ve heykeltıraşların eserleri hakkında da bilgileri kitabında aktarmaktadır. Fransız Alexandre Dumas(baba), Moynet adlı ressam bir arkadaşıyla 1858 yılının Kasım ayında Saint Petersburg’tan hareket ederek üç ay boyunca Moskova, boydan boya Kafkasya, Bakü, Tiflis ve sonunda Poti’den Şubat 1859’da bir gemiyle Paris’e dönerler. Ressam Moynet, bu yörenin coğrafyasıyla ilgili güzel resimler sunarken Dumas ‘’Kafkaslar’’ adıyla Türkçemize çevrilmiş olan eserinde Rusya ve Kafkasya ülkelerinin halkları ve onların görenekleri ve gelenekleri hakkında bilgi aktarmaktadır. Gezi notları olarak yazılan bu kitabında Dumas çok ilginç bilgiler aktarmaktadır: ‘’Saint Petersburg ve Moskova dışında hiçbir yerde sabah kalkınca bina içinde ve yakınında yüzlerini yıkamak için temiz su olmadığı gibi tuvaletleri de yoktur. Yüzlerini yıkamak için değişik teknikleri var; önce elleriyle ağızlarına su dolduruyorlar; sonra ağızlarındaki suyun bir kısmını ellerine boşaltıyorlar ve yüzlerini bu şekilde yıkıyorlardı. Ağızlarında su boşaldığında yeniden aynısını tatbik ediyorlardı. Kurulama ise dert değildi, çünkü rüzgâr bu işi hallediyordu.’’ ‘’Tuvalet hiç bir yerde yok. Herkes bir yerlerde saklanıp ihtiyacını gideriyordu. Yabancılara ise Ruslar gezi için bir oturak almalarını söylüyorlardı. Gezi boyunca en değerli mobilya bu oturak idi.’’ ‘’Oturağını her yere götürmek mecburiyetinde idi. Çünkü hiç bir yerde tuvalet yoktu.’’ Rönesanssın doğuşu ve sonuçlarıyla ilgili yeniliklerle ilgilerlerin Goethe’nin Türkçemize iki cilt halinde çevrilmiş olan ‘’İtalya’ya Seyahat’’ adlı eseri okumaları isabetli olacaktır. Rusya’nın ve Kafkasya’nın 19. Yüzyıldaki doğal güzelliklerini, halklarının morfolojik ve antropolojik yapılarını merak edenlerin Alexandre Dumas’ın ‘’Kafkasya’’ adlı eseri okumaları, bu konuda bilgilenmeleri için, kesinlikle yararlı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder